- Learnketing
- Posts
- Uzun bir aradan sonra merhaba!
Uzun bir aradan sonra merhaba!
Arzuların Gücü: İnsan Motivasyonunun Psikolojisine Dair Bir Bakış
1 ayını askerlikle geçirdiğim 2 aylık aranın ardından yeniden bu yazıda kavuştuk. İnişlerin çıkışların normalden fazla olduğu bir süreyi geride bırakmam sebebiyle söz verdiğim süreden daha geç yazılara devam etmiş oldum. Umarım arayı çok açmamışızdır. 😁
Bu yazıda bahsedeceğim şey askerde okuyup keyif aldığım kitabın bir bölümü üzerine olacak. Arzu ve isteklerle ilgili bölümde aldığım notları yorumladığım kitap Jose Antonio Marina’ya ait Zekanın Görsel Tarihi kitabı.
Arzuların Gücü: İnsan Motivasyonunun Psikolojisine Dair Bir Bakış

Kitap Marcus Carus tarafından yapılmış bir sürü keyifli illüstrasyon sahip.
İnsan davranışlarına yön veren, onların kararlarını biçimlendirip dönüştüren içsel dinamikler nelerdir? Bilinçli tercihlerimizin, seçimlerimizin ve eylemlerimizin ardında yatan süreçler nelerdir? Bu temel soruların cevabı üzerine düşünüldüğünde, arzuların belirleyici rolünü işaret eder.
Arzular, tutkular, hevesler ve istekler. Hepsi de öznel deneyim dünyamızın vazgeçilmez bir parçası ve bizi harekete geçiren dürtülerdir. Sadece akıl ve mantık tek başına harekete geçmemiz yeterli değildir. Arzular olmaksızın, iç dünyamızdan beslenmeyen düşünme biçimleri, bizi planlı ve amacına yönelik eyleme geçirmekte yetersiz kalacaktır.
O halde arzularımızın ta kendisini tetikleyen daha derin dürtüler nelerdir? Bunların başında, doğuştan getirdiğimiz ödül ve haz peşinde koşma eğilimi gelir. Öte yandan, varlığımızı sürdürebilmek için temel fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarımızı karşılama zorunluluğumuz bulunmaktadır.
Motivasyonun daha derinlerine inildiğinde, arzuların ardındaki nedenin ödüllerin peşinde koşma ve ihtiyaçları karşılama olduğu keşfedilir. Acıkınca yemek yemek, beslenme ihtiyacını karşılamak içindir. Bir konseri izlemek, eğlence ve duyusal ödüller aramaktır. Ancak neden bu ihtiyaçlar ve ödül arayışı ortaya çıkar? Sorunun temeline indiğinizde, karşınıza çıkan cevap insan olmanın özünü açıkça ortaya koyar: Mutluluğu arama. Bu, tüm diğer ihtiyaçlar ve arzuların altında yatan merkezi güç olarak karşımıza çıkar.
Neden bu kadar erken kalkıyorsun? İşe Gitmek için. Peki Neden İşe gidiyorsun? Para kazanmak için. Peki neden para kazanmak istiyorsun? Yaşayabilmek için. Peki neden yaşamak istiyorsun? Çocuklarımın büyüdüğünü görmek için. Her sorunun cevabı, eninde sonunda aynı cevabın farklı varyasyonlarıyla son bulur.
Nedir bu cevap? Tüm bu ihtiyaçlarımız ve ödül arayışlarımız derinlerde nelere borçludur? Soru ve cevap zinciri sonunda en temel kaynağa ulaşır: Mutluluk arayışı. İnsan olmanın özünde yatan şey, erişilmesi güç ancak vazgeçilmez bir ideal ve ona atfedilen anlamda mutluluk arayışıdır. Gündelik bütün ihtiyaçlarımızı ve arzularımızı nihai olarak harekete geçiren şey, bu üstün amaca ulaşma arzusudur.
Günlük arzuların gelişimi, hep uzakta ama hep var olan bir hedefe işaret eder. Tüm ihtiyaçlar karşılanmış, hiçbir ödül bekletilmemiş, sadece kalıcı bir memnuniyetin bulunduğu hayal edilen bir durum. Bu nedenle her spesifik arzu, gerçekleştiğinde ortaya çıkacak beklenen mutluluğun bir parçasını sunar.
Sigara bağımlısı birinin bırakmada neden zorlandığını düşünürsek sigarayı içmek istediği o an, mutluluğa giden görünür tek yoldur. Bırakmak ise acıya teslim olmak gibi görünür. Mutluluk her zaman "bir arzu uzakta" gibi görünür.
Sanatsal çabalar, teknolojik yenilikler, ruhsal keşifler, ritüeller, gelenekler, tiktokta/instagramda saatler harcamak, mutluluk arzusundan beslenen çeşitli çalışmaların birer yansımasıdır. Tarih boyunca, bu arzu çok çeşitli ifadeler doğurmuş kimisi tuhaf batıl inançlara kimisi deha eserlere ulaşmıştır. Bütün çabalar kalıcı memnuniyetin o kaçınılmaz durumu için gerçekleşmiştir.
Dolayısıyla modern psikolojinin kurucu taşlarından biri olan Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi modeli, bu açıdan eleştiriye açıktır. Maslow temel fiziksel ihtiyaçlardan üst düzey psikolojik ihtiyaçlara kadar bir ihtiyaçlar zincirinden bahseder. Oysa bu zincirin de en tepe noktasında, insanı harekete geçiren ve anlamlandıran şey olarak mutluluk ve kendini gerçekleştirme ideali olduğu rahatlıkla söylenebilir.
İnsanı anlamanın ve onun motivasyon kaynaklarını kavrayabilmenin yolu, öznel arzu ve isteklerinin bu belirleyici ve yönlendirici rolünü görebilmekten geçiyor. Bilinçli tercih ve eylemlerimiz nihayetinde belli başlı arzuların ürünüdür ve arzuladığımız şeyler olmadan karar almakta çoğunlukla zorlanırız. Ancak bu arzuları da, onları harekete geçiren daha derin dürtüleri göz ardı etmeden irdelemek gerekir.
Yaşamın her alanında, arzunun bu belirleyici işlevini kavrayabilmek bize önemli öngörüler kazandırabilir. Örneğin tüketici davranışları ve pazarlama uygulamalarında, insanların öznelliğinden doğan arzu ve altta yatan ihtiyaçlarını anlamak, onları tatmin edecek ürün ve hizmetler sunmak her daim daha büyük karşılık bulacaktır.
İnsanları "homo economicus" ya da çıkara dayalı karar algoritmalarıyla açıklayan görüşlerin neden gerçeği yansıtmadığını daha iyi anlayabiliriz. İnsanı anlamak, onun öznel dünyasındaki derin arzu ve anlamlandırma biçimlerini kavramaktan geçer.
Arzunun merkezi rolü, pazarlamadan başlayarak birçok alanda derin etkilere sahiptir. Pazarlama kampanyaları, tüketicilerin temel arzularına gerçekten bağlandığında ve sunumların duygusal ve işlevsel faydalar aracılığıyla mutluluğu vadettiğinde, derin bir etki bırakır. Etkili pazarlama, önce kalplere, sonra akıllara hitap etmeyi gerektirir.
Pazarlamacılar, ürün özelliklerini övmeye başlamadan önce, tekliflerin belirli arzu zincirlerini nasıl karşıladığını vurgulamaya odaklanmalıdır. Bu tür arzu zincirlerini "neden" soruları üzerinden takip etmek, nihai duygusal faydaları ortaya çıkarır.
Arzuya dayalı davranışların anlaşılması, insanın gelişimine hizmet eden gerçekten insana odaklanmış bir pazarlama yaklaşımına olanak tanıyabilir.

Bu haftaki yazıyı 1-5 arasında puanlayarak bana geri dönüş yapabilirsiniz. Önümüzdeki hafta görüşmek üzere. Kalın Sağlıcakla. 👋🏻